- Katılım
- 13 Mar 2022
- Mesajlar
- 842
Guerlain L'Heure Bleue (1912) vs. Molinard Habanita (1921-24)
Biri Viktoryen dönemin son demlerinin aristokrasisi ve ardı sıra başlayan savaşın hüznü, diğeri ise iki savaş arası modernizminin şaaşalı yaşantısı ile özdeşleştirilen asırlık iki parfüm.
L'Heure Bleue, yani "Mavi Saat", adını gün batımının ardından, gökyüzünde yıldızların belirmeye başladığı koyu mavi zaman diliminden alıyor. Jacques Guerlain'ın yaratıcısı olduğu parfüm, baharatlı, hafif tatlı, kuru ve pudralı. İlk dakikaları oldukça parlak, ardından karanfilin baharlılığı, biraz yatışmaya başladıkça ortaya çıkan, menekşeden geldiğini düşündüğüm hafif bir kremsilik, ama baskın gelen irisle birlikte artan hafif tozlu, pudramsı yapı. Akşamın hüznünün çökmeye başladığı saati kendine isim olarak almasından mı, ağır bir savaşla birlikte sona eren, artık çok geride kalmış nezaketli ve incelikli bir döneme duyulan nostaljinin etkisinden mi, hep hüzünle ilişkilendirilmiş, "melankolik" olarak adlandırılmış bir parfüm.
Diğer yanda ise Habanita, yani "Küçük Havana". "Roaring Twenties" olarak tabir edilen, Büyük Buhran'a kadar süregiden, Muhteşem Gatsby atmosferi ile akıllara yerleşen bir dönemden geliyor. O da baharatlı, hafif tatlı, kuru ve pudralı bir yapıda. Açılışı ilk anda parlak, karanfil baskın bir baharlı yapı, ardından pudralı yönü ortaya çıkıyor ve sakız aroması giderek daha belirgin hale geliyor. Sanat hayatına zarif hanımların tuvalet masalarındaki bir esans olarak değil, sigara kesesi kokulandırmada kullanılan bir esans olarak başlamış. Mavi Saat, beyaz teni kararmasın diye elinde şemsiyesi, başında şapkası ile parkta gezintiye çıkmış kibar bir hanım, Küçük Havana ise gündüz son moda plaj mayosu ile bronzlaşan, gece kulüp kulüp gezen bir flapper. Aralarında sadece 9 yıl var, ama o 9 yıl içinde yaşanan dramatik değişimle birlikte iki ayrı çağı temsil ediyor gibiler.
İki ayrı kadını, iki ayrı çağı temsil ediyor gibiler ama aslında ikisi de aynı kadın. Biri diğerinin 9 yıl sonraki hali sadece.
Ben çok merak ederek körlemesine aldığım bu iki parfümü özünde çok benzer buldum. Başlangıç ve genel atmosferleri çok yakın, biri daha kremsi, diğeri ise daha reçineli bir yöne evriliyor ama aralarında kendilerine yakıştırılan imajları doğrulayacak bir profil farkı göremiyorum. İki kadın olarak tanımlasam da aslında cinsiyetsiz parfümler, en fazla L'Heure Bleue ibreyi hafifçe feminen tarafa, Habanita ise maskulen tarafa kaydırıyor diyebilirim.
Özetle ne hüzünlü bir akşam, ne de karanlık ve çılgın bir gece. Bu iki parfümün de bana hissettirdiği, çocukluk hafızamdan çıkıp gelen, büyük halanın evinde duyduğum huzur ve samimiyet. Ev çoktan yıkıldı ama duvarındaki fotoğrafta gencecik bir öğretmen 1930'lardan bana gülümsemeye devam ediyor.
Biri Viktoryen dönemin son demlerinin aristokrasisi ve ardı sıra başlayan savaşın hüznü, diğeri ise iki savaş arası modernizminin şaaşalı yaşantısı ile özdeşleştirilen asırlık iki parfüm.
L'Heure Bleue, yani "Mavi Saat", adını gün batımının ardından, gökyüzünde yıldızların belirmeye başladığı koyu mavi zaman diliminden alıyor. Jacques Guerlain'ın yaratıcısı olduğu parfüm, baharatlı, hafif tatlı, kuru ve pudralı. İlk dakikaları oldukça parlak, ardından karanfilin baharlılığı, biraz yatışmaya başladıkça ortaya çıkan, menekşeden geldiğini düşündüğüm hafif bir kremsilik, ama baskın gelen irisle birlikte artan hafif tozlu, pudramsı yapı. Akşamın hüznünün çökmeye başladığı saati kendine isim olarak almasından mı, ağır bir savaşla birlikte sona eren, artık çok geride kalmış nezaketli ve incelikli bir döneme duyulan nostaljinin etkisinden mi, hep hüzünle ilişkilendirilmiş, "melankolik" olarak adlandırılmış bir parfüm.
Diğer yanda ise Habanita, yani "Küçük Havana". "Roaring Twenties" olarak tabir edilen, Büyük Buhran'a kadar süregiden, Muhteşem Gatsby atmosferi ile akıllara yerleşen bir dönemden geliyor. O da baharatlı, hafif tatlı, kuru ve pudralı bir yapıda. Açılışı ilk anda parlak, karanfil baskın bir baharlı yapı, ardından pudralı yönü ortaya çıkıyor ve sakız aroması giderek daha belirgin hale geliyor. Sanat hayatına zarif hanımların tuvalet masalarındaki bir esans olarak değil, sigara kesesi kokulandırmada kullanılan bir esans olarak başlamış. Mavi Saat, beyaz teni kararmasın diye elinde şemsiyesi, başında şapkası ile parkta gezintiye çıkmış kibar bir hanım, Küçük Havana ise gündüz son moda plaj mayosu ile bronzlaşan, gece kulüp kulüp gezen bir flapper. Aralarında sadece 9 yıl var, ama o 9 yıl içinde yaşanan dramatik değişimle birlikte iki ayrı çağı temsil ediyor gibiler.
İki ayrı kadını, iki ayrı çağı temsil ediyor gibiler ama aslında ikisi de aynı kadın. Biri diğerinin 9 yıl sonraki hali sadece.
Ben çok merak ederek körlemesine aldığım bu iki parfümü özünde çok benzer buldum. Başlangıç ve genel atmosferleri çok yakın, biri daha kremsi, diğeri ise daha reçineli bir yöne evriliyor ama aralarında kendilerine yakıştırılan imajları doğrulayacak bir profil farkı göremiyorum. İki kadın olarak tanımlasam da aslında cinsiyetsiz parfümler, en fazla L'Heure Bleue ibreyi hafifçe feminen tarafa, Habanita ise maskulen tarafa kaydırıyor diyebilirim.
Özetle ne hüzünlü bir akşam, ne de karanlık ve çılgın bir gece. Bu iki parfümün de bana hissettirdiği, çocukluk hafızamdan çıkıp gelen, büyük halanın evinde duyduğum huzur ve samimiyet. Ev çoktan yıkıldı ama duvarındaki fotoğrafta gencecik bir öğretmen 1930'lardan bana gülümsemeye devam ediyor.
Son düzenleme: