Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
aile dramının kabusa dönüştüğü yeni nesil korkunun başyapıtı. grief horror denen şeyin sinema sözlüğüne eklendiği an. sessizlikten gelen bağırış burada ruhu deler.
demir devler, ergenlik sancıları ve amerikan milliyetçiliği bir patlama eşliğinde karşımıza çıktı. bay’in kameraları burada makineleri şiir gibi hareket ettiriyor. optimus prime ilk defa sahneye çıkıyor ve mit başlıyor.
daha büyük, daha gürültülü, ama anlatısal olarak dağınık. yine de devasa aksiyon set-piece’leriyle sinema salonunu savaş alanına çeviriyor. piramit sahnesi hâlâ kült sayılır.
ayın karanlık yüzünde bir yalan, dünyaya uzanan bir tehdide dönüşüyor. bay, aksiyonu operatik seviyeye çıkarıyor. chicago savaşı, görsel olarak devasa ama yorgunluk verici
insan kadrosu değişti, ama patlama tonu aynı kaldı. mark wahlberg, “robot teknisyeni” gibi değil, 80'lerin aksiyon kahramanı gibi yazılmış. dino-botlar nostalji katıyor ama öykü eksik
arthur efsanesiyle optimus prime aynı evrende buluşuyor; mantık tatilde ama görsellik festivalde. serinin en dağınık ama en stilize filmi. her sahnede "bay sineması" bağıra bağıra at koşturuyor.
seriye nefes aldıran spin-off. daha karakter odaklı, daha duygusal, daha sade. 80’ler ruhu ve hailee steinfeld’in performansıyla transformers evreni ilk defa bu kadar insani hissettiriyor
beast wars evrenini ana seriye entegre etme denemesi. aksiyonun dozu korunmuş ama hikâye daha yumuşak, seyirciye daha kolay geçiyor. optimus primal sahneleriyle nostaljiye çalışıyor.
"ya yapmasaydınız?" sorusunun sinema tarihine kazınmış hali. dinozorları ilk kez bu kadar gerçek görmenin verdiği şok hâlâ geçmedi. görsel efektin miladı, gerilim ve hayretin şah eseri. goldblum, sam neill, derin tema, hepsi bir arada. klasik değil, kutsal.
daha karanlık, daha vahşi ama ilk film kadar dengeli değil. yine de büyük sahneleri ve kaotik doğa-insan çatışmasıyla serinin sert yüzü. t-rex’in şehirde dolaşması popcorn sinemanın zirve anlarından biri.
hikâye zayıf ama aksiyon odaklı. spinosaurus ilk kez sahne alıyor ve t-rex’le hesaplaşıyor. alan grant’in geri dönüşüyle nostalji çalışsa da film serinin en dağınık halkası.
yeniden başlatma ama temeli unutmadan. park artık açık, ama sorunlar da büyük. nostalji ve modern efektler birleştiriliyor. chris pratt ve velociraptor’larla dostluk fikri yeni bir dönemin habercisi.
gotik bir atmosfer, malikânede dinozor gerilimi. bilimsel etik ve genetik ahlak sorgulanıyor ama yer yer tempo düşüyor. yine de estetik olarak farklı bir soluk.
eski ve yeni karakterlerin birleştiği final. her şey dahil ama hiçbir şey tam anlamıyla işlenmemiş gibi. dinozorlar artık şehirde, ama artık mesele sadece dinozorlar değil. büyük final değil, büyük kapanış.
dev robotlar, kaiju’lar ve neon yağmuru altında geçen bir görsel ayin. del toro burada çocukluk hayallerini ciddiyetle perdeye taşıyor. mantık arama, bu bir stil şovu.
ilk filmin ruhu yok ama tempo var. gençleşmiş kadro, hızlanmış aksiyon. hikâye zayıf, ama mecha-kaiju dövüşleri hâlâ bir görsel patlama. del toro’nun eksikliği hissediliyor.
canavardan çok insana odaklansa da godzilla’nın ilk göründüğü sahne sinema tarihinde yerini alır. edwards ölçeği hissettirir: küçük insan, büyük doğa. klasikleşmeye aday bir yeniden doğuş.
vietnam havasında, punk ruhlu bir yaratık filmi. kong burada tanrı gibi resmediliyor. görsel anlatımı ve eğlence dozu yüksek; seriye taze bir enerji katıyor.
tüm canavarlar aynı sahnede ama karakterler karton. yine de görsel olarak kaiju mitosunun sinema içindeki şov hâli. mothra ve ghidorah gibi figürler saygıyla işleniyor.
mantıksız ama büyüleyici. dövüş koreografileri çizgi roman hissi verirken, “megalopolis destruction” hissiyle eğlenceli bir finale ulaşılıyor. sinema değil, saf kaiju eğlencesi.
saf pop sineması. hikâyenin zerresi önemli değil. aksiyon, renk, dev yaratık sinerjisi. artık insanlar arka planda sadece bağırıyor, ama biz zaten buraya titanlar için geldik.
sinemayı teknolojik olarak yeniden tanımladı. görsel bir devrim, bir ekolojik destan. pandora sadece bir gezegen değil, cameron’un kutsal alanı. 3d'nin manifesto filmi.
bu kez su altına iniyoruz. hikâye yine sade ama dünya tasarımı muazzam. cameron teknolojinin sınırlarını bir kez daha zorlamış. her kare bir tablo, her an bir deneyim.