Loving Vincent. Konusu: Van Gogh'un ölümünü haber alan postacı Roulin, oğlundan taziye mektubunu, Gogh'un erkek kardeşi Theo'ya ulaştırmasını ister. Çok zorlanarak da olsa oğlu bunu kabul eder ve Theo Van Gogh'a mektubu ulaştırma sürecinde. Vincent Van Gogh'un hayatına ve son günlerine dair pek çok bilgi sahibi olacak, bunlar onun yaşamını derinden etkileyecektir. Van Gogh'un arkadaş bulabilmek için sarhoş ve kendisini devamlı aşağılayan gençlerle takılması, herkes tarafından hor görülmesi, ailesi tarafından bile sevilmemesi... Hepsini geçtim, aile tarafından sevilmemek, inanılmaz ağır bir şey. Hep derim Allah ve ailem yanımda olsun, benim için yeterlidir. Her şeyi yapabilirim. Oysa Van Gogh aile sevgisinden mahrum büyümüş, sevgiyi aradığı insanlar onu kullanmış, onu aşağılamış ve en sonunda tek çıkar yol olarak kendini öldürmeyi görmüş. Yazık... Bir de, pek çok kreatif sanatçının ve dahinin mustarip olduğu Bipolar Disorder (iki uçlu duygulanım bozukluğu) hastalığıyla boğuşuyormuş. Öyle yalnızmış ki; balkonunda, penceresinde gördüğü kargalarla arkadaşlık etmeye çalışıyormuş. Dayanamamış bu yalnızlığa ve 37 yaşında intihar etmiş. Resim sanatının, gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından olan Van Gogh'un yaşamından sarsıcı kesitler sunan filmi duygusal bağlamda beğendim. Çok ağır ilerleyen bir sanat filmi. Genelde saf aksiyon, gerilim sevsem de; film kalbime dokunduğu için beğenimi kazandı. Van Gogh ile ilgili bir de anım var: Efendim ben üniversite 3'e giderken öğretmenlik stajına gidiyordum. IQ'su karekök üç kadar olan staj öğretmenim bana bir gün ''Van Gogh'u tanıyon mu yeaaa'' tarzında fuzuli bir soru sormuştu. Muhtemelen kendisi yeni öğrenmişti embesil. Cevap olarak ''ünlü Hollandalı ressam, bir buhran anında kulağını kesmiştir'' dedim. Cevabı verince, bizim çok zeki!!! staj öğretmeni apışıp kalmıştı. Ben Van Gogh'u ilkokulda öğrendim, eve günlük 6 adet gazete giriyordu.