Daha önceden inceleme yapıp kendimce kayda aldığım parfümler yorumlarımdan toplu paylaşıma devam;
Sigilli Athunis: Başından sonuna kadar vetiver. Hatta vetiverin dibi. Hatta vetivere belki de referans gösterilir. İnanılmaz başarılı bence. Sultan Vetiver ile birlikte vetiver nedir dersine çalışırken yararlanılacak ikinci bir kaynak olabilir. Ama sert, köksü, törpülenmemiş ama çok da sivri değil. Aslında tokatlayacak seviyede olmasa gayet kullanılabilir de. Ama kelimenin tam manasıyla "köksü vetiver" işte budur. Denemeye değer mi? Burnunuz buna hazırsa kesinlikle değer. Parfüm olarak kullanmak çok zor olsa da beğendiğim için 8/10.
Lancome Trophee (Vintage): Vintage koku olunca, kesin birbirlerini andırıyorlardır vs diye düşünüyor insan. Materyal kısıtlılığından mıdır nedir? Ama Trophee kısmen rakiplerinden kalitesi yönüyle ayrılıyor. Bu kafada çok parfüm kokladım tabi ama yine de gerçek Jean Patou Vintage haricinde Trophee kadar lezzetli bir parfüme denk gelmedim. Limonun her türlüsü her yeri var, çay, misk ve en önemlisi parfüme kişilik kazandıran bir yıldız, meşe yosunu var. Benim için kâfi. Performansı pek yok ama yazın sıcak günlerde, biraz daha tecrübeli yaşlara sahip kullanıcılarına inanılmaz bir karizma katar. 8/10.
Tauerville Incense Flash: Tauer markası severek takip ettiklerim arasında. Dolayısıyla onun elinden çıkan parfümlere ilgim oluyor. Incense Flash'ı beklenti içerisinde denedim. Daha önceden elimde olan Tauer Incense Extreme ile çok benzer bir yapıda. Açılışı tütsülü odunsularla ve biraz da yanıkvari bir havada gerçekleşiyor. Tütsü efektini çok sevdim. Orta kısımlarda gövdeye deri ile sağlam bir çivi çakıyor ve oraya tutunuyor. Tütsülü odunsu deri dense hakkı yenmiş olmaz hani. İçerisindeki notaları güzel yansıtan bir çalışma. Ben yine de Incense Extreme'den yana oyumu kullanıyorum ama denemeye değer. 7/10.
Paloma Picasso Mon Parfum (Vintage): Bir başka vintage merakım sonucu beklenti içine girerek edindiğim dekantımdan yaptığım denemede, eski parfümlerin aslında yenilere nasıl da dersler vereceğini, ama yenilerin o dersleri bir türlü almadıklarını gördüm. Paçuli, gül, bal, amber, misk, limon, yasemin, iris.... Ne ararsanız var ve tam bir sanat eseri gibi. Vintage oluşu belki bazı notaları önemli ölçüde değişime uğratmış ya da zayıflatmış olabilir tabii ki ama yine de gül ve meşe yosununu net algılayabiliyorsunuz. Çiçeksi citruslar ile açılışı yapıyor ve sonra hayvansal notaların devreye girmesiyle hafif kirlilik başlıyorken, bir yandan da pudra tatlılığında bir yumuşak geçiş izletiyor. Gövde kısım ise daha çok gül, meşe yosunu ve amberden oluşuyor gibi geldi bana. Algılar değişebilir kişiden kişiye. Bunu hatırlatmakta yarar var tabi. Sonları da yine gövde kısıma paralel şekilde ilerleyerek tenden ayrılıyor. Başlarda kalıcı ve farkedilir. Sonra performansı biraz düştü ama yaşına veriyorum. 8/10.
Gres Homme de Gres: Klasik citrus başlangıcına farklılık olarak yeşil bir görünüm katılmış. Gayet ferah ve beyefendi bir başlangıcı var. Ama meşe yosunu orta kısımlardan itibaren kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlayınca olanlar oluyor. Parfüm gerçekten çok fazla derecede Christopher Street ile benzer. O parfümü deneyenler/bilenler ne demek istediğimi daha kolay anlayacaktır. Tamı tamına bir beyefendinin yazlık kokusu budur işte. Trophee'yi iki ile üçle çarpın. Oldu size Homme de Gres. Müthiş bir parfüm. Gerçekten meşe yosunu ile neler neler yapılabileceğinin dersi verilmiş. Sözü geçmişken Christopher Street'i de deneyin bulursanız. Gres de kesinlikle denemeye değer. 8/10.
Bruno Fazzolari Five: Fazzolari markasının gerçekten çok çok güzel işleri var. Birisi de kesinlikle yakın zamanlarda denediğim Ummagumma idi. Aslında Five ile başlayan tanışmamız sonrasında ne kadar parfümünü denediysem, hep Five'ın üzerine çıktığını söylemem mümkün. Five, başlangıç olarak limon ve türevleri güçlü citruslar ile başlıyor. Ki zaten parfümün ana karakterini de limon oluşturuyor. Çok sıcak günlerin gerçekten ilacı olur. Ama performansı biraz ortalama gibi. Orta kısımlara yaklaşırken eklenen hafif yeşilli bir hava ile ortadan itibaren kokunun biraz daha yumuşamasıyla ve odunsu bir şekle doğru sadece bir adım atmasıyla, karşımıza çok lezzetli, sağlam bir odunsu citrus çalışması çıkmış. Aromatik yanı kokunun lezzetine doyum olmuyor dedirtebilir. Profumum Roma Acqua Viva'dan sonra kokladığım en gerçekçi, en sağlam limon... 8/10.
Jean-Luis Scherrer 2 (Vintage): Güçlü bir aromatik başlangıç, sonrasında beyaz çiçeksilerin ve hafif hayvansallığın etkisiyle, biraz da indolik şekilde ve amber ile vanilya tatlılığında devam eden, finalde de bal notasının beyaz çiçekler ile birlikte gayet hissedildiği bence zamanının en iyi parfümlerinden birisi. Zamanını yaşayamadım tabii ki ama o zamandan günümüze kalabilmiş muadili örnekleri incelediğimde Scherrer 2'nin gerçekten de çok sağlam bir parfüm olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Sağlam odunsu bir gövdeye de işlenseymiş tam bir erkek parfümü olurmuş. Keza bu haliyle de unisex kullanıma gayet yatkın duruyor. Feminenliği indolik çiçeksilerden ileri geliyor. Bal, vanilya ve amber ise karakterin oluşmasında en önemli iki nota olmuş bence. Kesinlikle denemeye değer bir parfüm. Hatta koleksiyoner iseniz bir köşede dursun derim edinebilme şansınız varsa. 9/10.
Jacques Bogart Furyo: İşte budur dedirtecek çılgınlıkta bir hayvansallık. Tadı, tuzu, ayarı her şeyi yerinde bir başlangıç. O kadar güzel bir açılışı var ki, yeşilimsi, meyvemsi, hafif kırık bir tatlılılık. Çok güzel işlenmiş. Bu vurucu başlangıç etkisini yitirmeye yüz tutmuşken ortaya hemen tütün ve amberimsi bir tatlılık daha çıkıveriyor. Ama gövde tamamen hayvansal. Bundan hiç ödün vermiyor. Kullanımı yürek isteyen cinsten değil öyle. Bence belirli bir imaj ve yaş isteyen bir karakteri var. Bu gerçek. Ama bir Afrika Olifant falan beklemeyin. Karşınızda her yönüyle ders niteliğinde olan bir parfüm var. Çok mu abartıyorum bilemedim ama kokuyu durup durup her kokladığımda farklı bir fazı geliyor. Orta kısımlarda mesela koku tütün-amberden incir-paçuliye doğru kısa kısa paslar atıyor. Castoreum ve civetin doğal kokularını bilemediğim için o kısmı hayvansallar diyerek geçiyorum tabi ama tamamen bildiğimiz hayvansal tatlar. Kesinlikle bir APLS gibi kaba, küfürbaz, kirli değil. Özellikle yeşil tema o kadar ferah hissettiriyor ki. Bir zaman sonra hayvansallık bunun neresinde diyecek kadar burnu kör edebiliyor. Diplerde hafif bir kirlilik, tozluluk Furyo'da da var ama bunlar sadece parıldayan nüanslar. Parfüme derinlik kazandıran noktalar. Jacques Bogart böylesine bir parfüm çıkartabildikten sonra nasıl şimdiki haline dönüşmüş acaba diye düşününce parfüm sever olarak üzülmedim değil. Deneme listenizde kıyıda köşede de olsa bir yerde olsun (özellikle hayvansal içeriklere ilgili arkadaşlar için). 9/10.