Soğuktu üşüyorduk, beynimiz uyuşmuştu bir o tarafa bir diğer tarafa koşturuyorduk göçüklerimizin başında…Deprem olmuştu, savrulmuştuk kader ağının başka bir sarmalına…ikinci gündü bir el dokundu omuzuma döndüm, 20-25 yaşlarında biri kız iki kişi merhamet ve sevgiyle gülümseyerek bir bardak tutuşturdular elime “üşümüşsünüz için lütfen içinizini ısıtır bu çorba “ dedi biri, diğeri omuzuma bir palto koydu usulca “üşütme abi, dikkat et” dedi. İlk defa ağladım depremden sonra, merhamet göz yaşları ıslattı sakalımı dakikalarca…Analar yiğitler doğuruyor bu gözler yüzlercesini gördü, gönülden gönüle akıttılar güzelliklerini…Mazluma karşı nasıl bir tutum gösterilir yaşattılar bizlere asaletle …ikinci ayı geride bırakmıştık, hastane bahçesinde iki karavanda yemek yapıp dağıtıyorlardı. ikinci günden beri her gün üç öğün sıcacık yemek sunuyorlardı. İdarecileri yaşı 35-40 civarında bir Doçent arkadaştı Karadeniz bölgesinden gelmişlerdi. Sordum- ne zamandır çalışıyorsunuz böyle Hocam? 15 gün ben, 15 gün diğer arkadaşım geliyor dedi. Çocuğunuz var mı Hocam dedim, telefonundan 3-4 yaşlarındaki kızını gösterdi, emanetim bu dedi. Hanım ne diyor buradasınız bu kadar zamandır dedim. Git işin rast gitsin, bizi merak etme diyor dedi. Müsade ederseniz size sarılabilir miyim dedim, ayağa kalktı beni kucakladı babam gibi... Selam olsun o yüce gönüllü insanlara…