Roudnitska'nın 1986'da yazdığı bir makaleden. bu tür kokular için kullandığı tabirler dikkat çekici (violence, shrieks). bu makale genel olarak baştan sona bir uyarı ve tavsiye niteliğinde, parfümerinin nereye kaydığını gördüğü için sektördekileri uyandırmak için yazılmış. o dönemde bile bu uyarıya ihtiyaç duymuş, fakat en azından halkın bu "şiddet"i kabul etmeyeceğini söylemesi genel beğenilerin hâlâ tam olarak dejenere olmadığını gösteriyor. sanırım genel kitle ve beğeni artık "çığlık" atana yönelmiş durumda. Roudnitska yaşasaydı bence bu dönemi (kendi felsefesine göre) parfüm kıyameti olarak adlandırırdı.
"Çığlık" çok isabetli tabir.
Mesela sosyal medya benzeri iletişim platformlarındaki bazı sorunları izah etmek için de bu minvalde terimler kullanılıyor.
Herkes bir şeyler söyleyebiliyor ama kimse kimseyi dinlemiyor/duymuyor. Yani hiç kimse hiçbir şey söylememiş oluyor. Söylenen saniyeler içinde uçup gidiyor. Duyulabilmek için şiddet, nefret, duygusal patlama vb. dikkat çekici içerikli söylemlere ihtiyaç duyuyor kullanıcılar.
Kalıcı olabilme ve sesini duyurabilme endişesi, parfümde aynı mantıkla bizi performansa mı itiyor o zaman? Bir nevi "ben de buradayım, beni de görün" feveran edişi. Kitle içinde kaybolmamanın yolunu bağırmakta buluyor. Değersizlik hissi ile performans takıntısı korelasyonu belki?
Tüketenin bu kaygısına, üreten de bol kimyasallı, düşük kaliteli ama kalıcı mı kalıcı kokularla cevap veriyor. İki taraf da memnun, sanat hariç :)
Halbuki neyle yola çıkmıştık; parfüm, yani kokunun kendisi. O artık marjinal; geçer akçe performans.