10 Kasım 193∞

burhany

Founder Member
Satış Onaylı
Katılım
7 Mar 2016
Mesajlar
2,452



Ulu Önder Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de ebedi aleme intikal edişi hiç kuşku yok ki Türk ulusunu derin bir üzüntüye sevketmiştir. O’nun ani ve apansız aramızdan ayrılışı bütün Türk halklarını da derinden sarsmakla kalmamış, dünya üzerinde diğer milletler arasında da büyük bir yankı uyandırmıştır. Atatürk’ün ölümünün hemen arkasından dünya liderleri tarafından yapılan tüm açıklamaların ortak noktası, O’nun dünyaya gelmiş çok nadir bir dahi olduğu, büyük devlet adamlığı ve diğer dünya milletlerine örnek olabilecek çalışmaları olmuştur. Atatürk, reformcu ve ileriyi görebilen niteliklerinin yanında aynı zamanda büyük bir komutan da. Türk Milli Mücadelesine yön vermiş, milleti ile birlikte “ya istiklal ya ölüm” diyerek, zaferin kazanılmasında en büyük pay sahibi kuşkusuz ki o olmuştur.

Ulu Önder Atatürk, Milli Mücadele sonrası sağlanan başarının asla yeterli olmadığını düşünerek bir benzerinin dahi yapılması çok güç hatta imkânsız olan bir çok devrimler gerçekleştirmiştir. O’nun Türk ulusuna en büyük hediyesi ise Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak olmuştur. Tanzim ederek hayata geçirdiği devrimler ile Türk ulusuna çağ atlatmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya devletleri arasında saygın konuma yükselmesine vesile olmuştur. İçine birçok şeyi sığdırdığı kısa yaşamının en son anına kadar memleketine hizmet etmiş olan bu büyük lider; “Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar” diyerek kurduğu cumhuriyete sahip çıkılmasını ve bunun ise çok çalışılarak bilimde ileri bir seviyeye çıkılması suretiyle gerçekleşeceğini ifade etmiştir.

İşte, bütün 10 Kasım’lar bu yüzden ulusça içinde bulunduğumuz mateme rağmen; Atatürk’ün fikirlerinin en iyi bir şekilde anlaşılarak tatbik edileceği günler olarak kalmalıdır. 10 Kasım’larda bizler onu her seferinden daha da iyi anlayarak, düşüncelerinden en üst düzeyde istifade ederek, ilmin ve fennin ışığında ülkemiz ve ulusumuz için daha iyi neler yapabiliriz sorusuna cevaplar aramalı ve de vakit geçirmeden hemen işe koyulmalıyız.

Her 10 Kasım atmosferinin ruhumuzda oluşturduğu kaçınılmaz hüzne rağmen, taşıdığı anlam bakımından bu günün büyük bir gün olduğu biraz önce yaptığımız kısa açıklamalardan da daha iyi anlaşılacaktır. Bu nedenlerle onun izinde yürüyen ve ulaştığı noktayı daha ilerilere taşıyacak bir kuvvetin varlığını damarlarındaki asil kanda hissetmekte olan Türk evladı, kendisinden beklenen başarıyı elde etmektedir ve etmeye de devam edecektir.

Büyük kurtarıcımız ve liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk!

Sen ebedi mekânında rahat uyu! Bizler emanet ettiğin Türkiye Cumhuriyeti’ne her zaman olduğu gibi gönülden sahip çıkacak ve sana layık bir ulus olmaya devam edeceğiz.

Ruhun şad olsun.
 

ERGUN

Administrator
Yönetici
Katılım
3 Nis 2015
Mesajlar
3,832
"Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçiniz"

"Dünyada herşey için; medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir.
ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir"

.........
 

chypre

Perfume Lover
Satış Onaylı
Katılım
15 Kas 2016
Mesajlar
4,560
Bazıları asla ölmez...
C31E56E4-8195-45D2-9EF9-42AEBBDAF5BC.jpeg
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Büyük Adam Ölünce
Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi'nde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir alman profesör var, Hukuk Fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer: "Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?" "Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın." İşte o zaman alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak: "Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki..." der
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Kaçıncı Maddedeyiz?
010513_1941_kancmaddede1.jpg


Mazhar Müfit Kansu anlatıyor…

Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde geçen bir konuşma:

“Mazhar not defterin yanında mı?”
“Hayır paşam.”
“Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel.”

Mazhar Müfit Kansu’nun aşağıya gidip elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: “Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu…”

Paşa’nın şartı kabul edildi. Bundan sonrasını olayın şahidi Mazhar Müfit Kansu’nun ağzından dinliyoruz: “Öyleyse tarih koy” dedi. Koydum: 28 Temmuz, 1919 Sabaha karşı.

“Pekâlâ, yaz” diyerek devam etti. “Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır… Bu bir. İki Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir.”

Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşurdum. “Neden duraksadın?” dedi. “Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var” dedim.
Güldü…

“Bunu zaman gösterir, sen yaz” dedi. “dört Latin harflerini kabul etmek.” “Paşam yeter, yeter…” dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile: “Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter” dedim.

Defterimi kapattım. “Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşça kalın” dedim. Yanından ayrıldım. Gerçekten gün ağarmıştı. O anda olayların beni nasıl aldattığını ve Mustafa Kemal’i doğruladığını ve Mustafa Kemal’in beni nasıl bir cümle ile yıllar sonra susturduğunu tarih önünde açıklamalıyım…

Aradan yıllar geçmişti…

Çankaya’da akşam yemeklerinde birkaç defa: “Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum’da şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman, defterini koltuğunun altına almış ve bana hayal peşinde koştuğumu söylemişti” demekle kalmadı, bir gün önemli bir ders daha verdi.

Şapka devrimini açıklamış olarak Kastamonu’ndan dönüyordu. Ankara’ya geldiği zaman da otomobille eski meclis binası önünden geçiyordu. Ben de kapı önünde bulunuyordum.. Beni yanına çağırdı ve şöyle dedi:

“Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?”

@burhany hocam bugünün anlam ve önemine istinaden başlığında şhow yapıyım ,yeni bir başlık açmak istemedim

çok güzel bir hikaye lütfen okuyun
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Bir Ressamla Konuşma




Yıllar sonra bir ressam, Mustafa Kemal’e Sakarya Savaşı’nı gösteren bir tablo hediye etti. Kendisi, ön planda yağız bir savaş hayvanına binmiş olarak görünüyordu. Ressam, tebrik beklerken, birdenbire Mustafa Kemal’in “Bu tabloyu kimseye göstermeyin.” demesi üzerine şaşırıp kaldı. Kimse ne söyleyeceğini bilemiyordu. Mustafa Kemal açıkladı:

– “Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri, bir kemikten ibaretti, bizim de onlardan arta kalır yanımız yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da, savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle Sakarya’nın değerini küçültmüş oluyorsunuz dostum.”
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Bu Millete Herşeyi Öğrettim; Ama Uşaklığı Öğretemedim

Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a eğilerek : - "Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!" dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da "vazifene devam et" emrini verdi.
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Düşman da Kahraman

Birgün Çanakkale'ye giden bakanlardan birine Atatürk şöyle dedi: - Orada Mehmetçik anıtının başında şehitleri anacaksınız. Siz olmasaydınız, siz göğüslerinizi çelik kalelere karşı siper etmeseydiniz, boğaz elden gider, İstanbul elden giderdi diyeceksin. - Evet efendim. - Çanakkale'de yalnız bizim şehitlerimiz yok. Bu topraklar üzerinde kanlarını döken insanları da o kahraman düşman savaşçılarını da saygıyla anacaksın. Bakanın ricası üzerine bu son söylenecekleri Atatürk'ün kendisi hazırlamıştır. Nutuk şudur: "Bu memlekette kanlarını döken kahraman, burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz; evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evladımız olmuşlardır." Bu nutku yabancı gazeteler haber aldıktan sonra, haftalarca, aylarca Avusturalya'dan, Yeni Zelanda'dan sevgi minnet mektupları yağmıştı.
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Türk Ordularının Başkomutanıyım

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı. - Binbaşı mısınız? - Hayır. - Albay mı? - Hayır. - Korgeneral mi? - Hayır. - Peki nesiniz? - Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi: - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Vatanımın Toprağı Temizdir

Kral Edward istanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaştı. Atatürk de rıhtımda O'nu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve Kral'ın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral'ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk : -Vatanımın toprağı temizdir, O, elinizi kirletmez ! Diyerek, Kral'ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
''Oradan Böyle Geçilir''

s-2784fc91ad0cdea9d440fe8ee7211ede0c289537.webp

Salih Bozok anlatıyor:

İngilizler Çanakkale'de Anafartalar Grubu'nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler ve bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı. Halbuki oraya giden tek bir dar yol savaşgemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkan görülmüyordu. Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu,askerin arasına karıştı ve sordu:

''Niçin geçmiyorsunuz ? '' İçlerinden biri cevap verdi:

''Düşman ölüm saçıyor, geçilmez !'' Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden:

''Oradan böyle geçilir!'' dedi ve ileri fırladı.Mehmetçik artık durur mu ? O da kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.
 
Ö

Ömer Şimşek

Misafir
Japon Veliahtının Türkiye'yi Ziyareti

Japon Veliahtı Türkiye'yi ziyarete gelmiştir. Büyük ve mükellef bir ziyafet sofrasında yenilir, içilir. Atatürk, bir aralık Japon tarihinden söz açar ve bir meydan muharebesini anlatır.

Japon veliahtı hayret etmiştir. Atatürk, tarihten mitolojiye geçer ve yine Japon mitolojisinden konuşmaya devam eder. Veliaht'ın ağzı açık kalır.Söz nihayet edebiyata intikal eder, Atatürk:

''Japon Şiiri'nin dünya edebiyatında çok büyük etkileri vardır...''
diyerek meşhur Japon şairlerinden mısralar okur. Veliaht;

''Bunları nereden biliyorsunuz?''
diye soramaz. Fakat Atatürk'ün bilgi ve hafızasına hayran kalmıştır. Ama Atatürk hep böyledir. Her şeyi planlı yapar ve uygular. O, bütün bunları, veliaht gelmeden on gün önce tercümeler yaptırarak öğrenmiştir.
 

elle61

Perfume Lover
Satış Onaylı
Katılım
4 Ocak 2016
Mesajlar
6,021
Bugün 3 yaşındaki öğrencilerimle Atamız'ı anacağız. Atatürk saati yapacağız, boyama yapacağız. Bu kadar büyük bir değeri 57 yaşında kaybetmek çok acı. Keşke daha nice seneler yaşasaydı. Ama hayatı o kadar çileli geçti ki, 57 yaşı görmesi bile mucize olmuş. Sirenler çalarken boğazım düğümlendi. Öldüğünü tekrar hatırlamak çok acı. Ruhu şad olsun.
 
Üst