Dikkatimi çeken nokta yazarın sürekli olarak ortaya çıkan ürünün bir sanat eseri olduğunu vurgulaması. Hatta bu husustaki sitemi:
“Bu “yuvarlak masa” toplantıları sırasında, kadınların, hatta seçkin olanların bile, parfümü formülasyonunun sanatsal seviyesi ya da yaratım biçimi yönünden değerlendirmemeleri ve dahası, onu kör bir tıraş bıçağı gibi atılacak tek kullanımlık nesneler arasında sınıflandırmaları oldukça iç karartıcı ve acımasızdı.”
“20 ila 50 yaş arasındaki kadınlar 1945'te doğmamışlardı ya da en fazla 10 yaşındaydılar. Bu yüzden sadece kaliteli parfümlerin bolca bulunduğu açık pazarı hiç bilmediler. Zevkleri bunlarla değil, onların ardından gelenlerle şekillendi.”
Yine o zamanlardan güzel bir tespit:
“Şu anda, duyuları karıştıran ve direnci sertleştiren bir koku kakofonisi içinde yaşıyoruz; bu yüzden daha güçlü parfümler kullanma zorunluluğu hissediyorlar, çünkü insanlar koklama duyusunu kullanmada giderek daha kötü hale geliyor."
Ulaşılamaz altın dönem:
“Fransız parfümünün zirveye ulaştığı dönem, 1905 ile 1940 yılları arasında, birkaç büyük dehanın katkısıyla gerçekleşmiştir: Guerlain, Houbigant, Coty, Caron, Chanel ve Lanvin gibi önemli isimler bunlardan sadece birkaçı.”
1945 öncesi parfümlerin belli bir kısmını orijinal halleriyle denemiş biri olarak hepsine altına imzamı atarım. Ki Roudnitska gibi parfümörler bizzat her şeyi yaşayarak içinden gördü.
Benim bu ve benzeri konularda konularda yetersiz deneyimine karşın çok "keskin" konuşan "yarı cahil" kesimle derdim var. Çoğu şahıs Guerlain'ın ya da x markasının mesela 1950 öncesinden kalmış orijinal formüllerini bizzat denememiş, vintage diye denediği parfüm çıktıktan 50 yıl sonra görücüye çıkmış pseudo-vintage olan Jacques Guerlain ile alakası olmayan edt/edp formülasyonları olmuş (bilmeyenler için not: bu kokular ortaya çıktığında sadece saf parfüm olarak çıkıyordu; diğerleri yıllar yıllar sonra başkaları tarafından hazırlanmışlar); sonra vintage ile yenisi neredeyse aynı abartıyorsunuz diyor; bakın sadece deneyimleri üzerinden çıkarımlarda bulunmanın hiçbir sorunu yok ama kısmı deneyimlerini çok genellemek cehaletin sözlük tanımıdır. Dediğim gibi, kısmı deneyimler çerçevesinde o kısmı deneyimin bilincinde olup onu aktaran insanlarda herhangi bir sorun yok zaten çok eski kokulara erişmesi birçok açıdan kolay değil ya da yeteri kadar ilgisini çekmiyordur; ancak kısmı deneyimleriyle çok keskin genelleyici çıkarımda bulunan bazı insanlar görüyorum birçok sektörde. İnsan bir konuda net bir çıkarımda bulup ahkam kesmeden önce kendine dönüp sormalı: "Ben bu konu hakkında çok keskin cümleler kurabilecek yeterli deneyime sahip miyim?"
Şimdi yukarıdaki eleştiriyi bile bile yaptım çünkü günümüzün en önemli eksikliklerinden biri gerçek yapıcı eleştiri kültürünün büyük ölçüde ortadan kalkmasıdır. Histerik koyun güdüsüyle yapılan linç kültürü ya da övgü silsilesi ne kadar normalleştiyse kendi eleştirel düşüncelerini kamuoyuna hatta özel olarak bireylere bile belirtmek o kadar azaldı; eleştiri aslında gelişim için önemlidir. Şu an sektörlerdeki ödüller, eleştirmenler, isimler birbiriyle "tamamen duygusal" bir bağ içinde; herkes birbirini destekliyor, körler sağırlar birbirini ağırlıyor. Herkesin görebildiği bariz olan bir şeyi eleştirmek çok kolay ama toplumsal dinamiklerin değişimi nedeniyle çoğu kişide artık ayyuka çıkmamış doğruları haykıracak güdü yok.
Eskiden öyle miydi azizim? Mesela 1945 öncesi konser veren bir piyanistin konserine dönemin en önemli bestecileri, diğer büyük piyanistler/müzisyenler, kompozisyon/çalgı eğitimi olan eleştirmenler, diğer sanat dallarının önemli fertleri, gerçek entelektüeller ve müzikle sanatı merkeze almış müzik eğitimi görmüş aileler geliyordu. Ve inanır mısınız eleştiri konusunda asla acımıyorlardı. Genç Cortot şefliğinde fazla mimik yapınca Debussy bir eleştiri dergisinde öyle güzel tiyeye aldı ki ve bu tarz performansları sirk gösterilerine benzetti ki Cortot yaptığını anladı kendine çeki düzen verdi; Horowitz Amerika'da kalacam diye oktavlarıyla hız şovu yaptı önce Rahmaninov gidip kuliste fırçayı çekti, Rosenthal kamuoyuna açık biçimde sert eleştiri yaptı Horowitz ayağını denk aldı; Stravinsky kendi eserini abidik gubidik kaydeden Karajan'a yönelik çok uzun bir eleştiri yazısı kaleme alıp kamuoyuna açık yayımladı ve tek tek hatalarını gösterip "müziğimi erotik oryantal dansöz bestesi gibi tınlattı" diye fatality çekti Karajan yıllarca ağladı ama sonraki kayıtlarında Stravinsky'i daha derli toplu yönetti, eleştirmen Harold Schoenberg New York Times eleştirilerinde Argerich dahil birçok ünlü piyanisti haşladı hala unutamadılar. Görsel bir örnek
vereyim, o yılların açık sözlü eğitiminden geçen Miles Davis'e bir çocuk hatalarını soruyor ve Miles direkt sorunu dallanıp budaklandırmadan söylüyor: "Paratiğe ihtiyacın var, nasıl tınladığını biliyor. Farklı anahtarda çalmalıydın, yanlış tonda çaldın." ama yeni nesil için fazla gaddarca olduğu için sessizlik ve gerginlik oluştuğu hissediliyor. Günümüzün politik doğruculuğunda büyüyen bir müzisyen hatayı söylemeyip "çok iyidin" diyip geçerdi ya da hatanın ciddiyetini kavratmayacak süslü cümlelerle söylerdi, ve bu gelişime ket vururdu. Kim demişti hatırlamıyorum, belki Busoni, "Yersiz yapılan övgü kadar tehlikeli bir şey daha yoktur". Günümüz konjonktüründe eleştiri kültürü büyük bir darbe aldı ve her sektörde herkes birbiriyle bir şekilde bağlantılı olduğu için kimse kimseye bir şey diyemiyor. Diğer yandan övgüler ve ödüller de kimi tanıdığın, kimle çalıştığın, kime ne kadar para yedirdiğinle değil bileğinin hakkıyla oluyordu. Tüm bu dinamikler kalitenin artışına neden olur.
İşte parfümde sektörü de dahil diğer sektörlerde de benzeri bir yapı vardı, kral çıplak denebiliyordu ve genel kullanıcı da birçok şeyi anlıyordu, bu nedenle daha özverili bir yaklaşım vardı. Kitlenin anlaması, parfümörlerin, eleştirmenlerin daha açık sözlü olması, gerçek bir rekabetin ve parfümörlerin özgür çalışabiliyor olması çok önemliydi.
Diğer bir yan sektörel değişim. Müzik, sinema, yeme-içme nasıl ağırlıklı üretim/tüketim günden güne sanattan eğlence sektörüne kaydıysa parfüm de günden güne sanat ürününden kozmetik maksatlı kullanıma/üretime kaydı. 1960'larda Fellini, Kubrick, Bergman, Tarkovski filmleri çok yüksek bütçelerle çekilip "en çok izlenenler" arasında yerini alabiliyordu hatta en çok hasılat elde eden filmlerden olabiliyordu, bugün böyle bir şey mümkün mü? The Beatles, The Beach Boys gibi boyband grubu olarak ortaya çıkmış bir grupların sektörü ve kitleleri umursamayıp çok büyük bütçelerle Stockhausen gibi bestecilerden esinlenen tamamen özgünlük arayışında albümler/şarkılar denemesi yapabiliyordu ve bunu hala günümüzde aşılamamış bütçelerle yapıyorlardı -bir şarkıyı yüzlerce defa orkestrayla kaydetme gibi-, bunlar günümüzde mümkün mü? (Bu grupları sadece Yesterday'den falan ibaret sanıyorsanız o sizin eksikliğiniz)
Parayı, medyayı, ödülleri ellerinde tutan sektörün para odaklı büyük oyuncuları olduğu sürece ve kitleler yönlendirildiği sürece belli ürünlerin belli eşiği yakalaması mümkün değil; sanatsallık ana akım değil alternatif olarak kaldığı hatta özellikle baskılandığı müddetçe para akışı da sağlanmaz, bütçe de verilmez, kitle de bulamaz ve sanatçı üretim için yeterli motivasyonu da bulamaz, tüm bunlar da ortaya konan işin niteliğini etkiler. Hakiki eleştirinin olmadığı ve insanların çok büyük çoğunluğunun anlamadığı bir ortamda neden görebildiğim pürüzleri gidermekle ya da eserimini daha yaratıcı/mükemmel hale getirmekle uğraşıyım mesela? Jacques Guerlain ortaya bir parfüm koyduğunda, auteur yönetmen film çektiğinde, sanatsal gayeli bir müzisyen albüm/beste yaptığını o işe yıllarını, tüm bütçesini ve tüm odağını verebiliyordu; çoğu sektörde olduğu gibi günümüzün kısıtlı bütçe 3 ay devir teslim seri üretim mantığında ilerleyen parfümlerin de seviyesi belli bir yere kadar olabilir. Şu an ne öyle bir yüksek bütçe var, ne öyle bir sınırsız zaman, ne öyle bir bilinçli kitle ne de öyle bir kitlelere dokunma var; dolasıyla motivasyon kaynağı da bir yere kadar oluyor, varsa da uzun vadede diri tutulamıyor. 19. yüzyıldaki ressamlara, edebiyatçılara, bestecilere bakıyorum ve görüyorum ki son eserleri genelde en nitelikli eserleri olmuş genelde çünkü motivasyonları gitmemiş ve kendilerini sürekli geliştirmişler. Günümüzde ise çoğu "sanatçının" en nitelikli ürünleri ilk eserleri çünkü yaşamın merkezi eskisine kıyasla çok daha fazla para ve konfor oldu; hayat ideali kendini gerçekleştirmekten ve hayatı anlamdırmaktan ziyade kariyer inşaası ve gelir olması tabii ki birçok şeyi değiştiriyor; özellikle anlayanların anlamayanlardan çok daha az olması da etkili.
Birçok sektördeki belli başlı değişimleri "modernizm" ve "gelişme" olarak ele alıyoruz, ancak 1945 yılından sonra Avrupa'nın etkinliğini yitirmesiyle Amerika'nın merkez olmasıyla beraber gerçekleşen değişimlerin çok büyük çoğunluğu ticari kaygılardır, eskiyi deneyim edemeyen ya da yeterli fikir edinebilecek oranda deneyemeyen yeni jenerasyonlar yeniyi sırf yeni olduğu için yeğlemesi ve reklamla gözlerinin boyanması her daim olmuştur. Kendi jenerasyonumuzu ve çağımızı "en ileri" ve "en iyi" sanma peşin kabulünü çok da güzel kullanıyorlar.