- Katılım
- 23 Ara 2024
- Mesajlar
- 963
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de koku alışkanlıkları, Osmanlı’dan miras kalan zengin bir kültürün üzerine yeniliklerle şekillendi. Osmanlı döneminde gül yağı, amber ve diğer doğal esanslardan oluşan “ıtriyat” geleneksel olarak kullanılırken, kolonya da özellikle saray ve seçkin kesimde bilinen bir ürün olarak yerini almıştı.
Ancak Cumhuriyet ile birlikte kolonya, halk arasında hızla yaygınlaştı. Özellikle limon kolonyası, bayramlarda, misafir karşılama ritüellerinde ve günlük temizlikte adeta milli bir simge haline geldi. Kolonya, ferahlatıcı ve hijyenik yapısıyla toplumun her kesiminde yer buldu.
Parfüm ise daha geç yaygınlaştı. 1950’lerden sonra ithalatın kolaylaşmasıyla birlikte Dior, Chanel, Guerlain gibi ünlü Avrupa markaları Türkiye’ye girmeye başladı ve büyük şehirlerde rağbet gördü. Ancak bu lüks ürünler, o dönem için daha çok üst gelir grubunun tercihiydi.
Yerel üretim tarafında, Eyüp Sabri Tuncer, Atelier Rebul gibi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen, hem kolonya hem de esans üretimi yapan markalar zaten mevcuttu. Ancak parfüm üretiminde, özellikle lüks segmentte özgün Türk markalarının ortaya çıkışı daha sınırlı kaldı. 1950’lerden sonra Hunca gibi firmalarla birlikte yerli parfüm üretimi hız kazandı.
Asıl kırılma noktası ise 1970 ve 1980’lerde yaşandı. İstanbul’daki parfümeri dükkânları, farklı esansların karıştırıldığı ve kişisel koku zevklerinin geliştiği birer “koku okulu”na dönüştü. Bu dönemde parfüm, sadece zenginlerin değil, orta sınıfın da günlük hayatına girmeye başladı ve Türkiye’de parfüm kültürü hızla büyüdü.